9 Mart 2015 Pazartesi

Gaziantep.. Antep Rüyası :)

Herkese merhaba ,

Bu hafta bloğa ne yazsam diye düşünmeme hiç gerek kalmadı çünkü saatler önce dönüş yaptığımız 2 günlük Gaziantep tatilimizi bilgilerim tazeyken, anılarım canlıyken yazmak istedim.

Çoğu kişinin aksine, çok ileri tarihli biletler almayı, çok uzun vadeli tatiller planlamayı çok seviyoruz ve tercih ediyoruz.

Bu haftasonu gerçekleştirdiğimiz antep gezisi için de uçak biletlerini neredeyse 1 sene önce almıştık. Çoğu kişi biletleri aldığımızda o zamana kadar kim öle kim kala diye düşünürken , birde baktık ki antep tatilimiz gelmiş çatmış :)

Antep'e gitmeden önce , booking.com üzerinden yorumlara ve fiyatlara bakarak otelimizi ayarladık ve pegasusun araba kiralama sayfasından arabamızı kiraladık. Böylece antep gezimiz için herşeyimiz hazırdı :)

Cumartesi sabah 545 uçağı ile İstanbul'dan Gaziantep'e uçtuk. Uçağımız 7:20 de havaalanına indi, kiraladığımız araba bizi havaalanında bekliyordu. Arabamız çok temiz ve konforluydu.


Arabayı aldıktan sonra ilk durağımız olan Orkide Pastanesi'ne gittik ve mükemmel bir kahvaltı ettik. Biz 4 kişiydik, 2 tane yöresel kahvaltı tabağı ve bir tane katmer söyledik. Çok güzel yetti ve hepimiz tıka basa doyduk. Katmer incecik hamurdan bol fıstıklı ve enfesti. Toplamda 130 tl hesap ödedik.

Bu da kahvaltı soframızın resmi :)


Pastanede bize Gaziantep'de gezilecek yerlere ait kağıtlar verdiler, biz planımızı gitmeden önce yaptığımız için o kağıtlara pek ihtiyaç duymadık ama bu kadar ilgili olmaları hoşumuza gitti.

Kahvaltımızı bitirdikten sonra Zeugma Müzesi'ne doğru yola çıktık. Zeugma Müzesi'nde Müzekart geçiyor, yada 10 tl bilet ücreti ödeyerek içeri giriyorsunuz. Antep'e gitmişken kesinlikle gezilmeden dönülmemesi gereken bir yer Zeugma Müzesi. Biz müzeyi gezmeye başlamadan danışmadan 10 tl karşılığı sesli kulaklık kiraladık. Herkese de tavsiye ederim çünkü sesli kulaklıklar sayesinde gördüğümüz mozaikleri daha iyi anladık ve yunan mitolojisine dair daha çok bilgi sahibi olduk. Müzeyi gezmek için yaklaşık olarak iki saat vakit ayırmanız gerekiyor çünkü müze çok büyük ve her bir eseri dinlemek ve incelemek istiyorsunuz.

Müzenin tartışmasız en değerli mozaiği "Çingene Kız". Müzenin üst katında ayrı bir alanda özel güvenlikli bir şekilde sergileniyor ve görünce gerçekten hayran kalıyorsunuz. Çingene Kız'a neden "Çingene Kız" dendiğini de sesli kulaklık sayesinde öğrendik.

İşte çingene kız :)



Zeugma Müzesi'ni gezdikten sonra Gaziantep Kalesi'ne doğru yola çıktık. Zeugma Müzesi merkezden daha uzak bir yerde yer alıyor. Bu nedenle müzeden kaleye giderken ve şehir merkezine giderken mutlaka bir araba yada toplu taşımaya binmek gerekiyor. Biz araba kiraladığımız için şanslıydık bu konuda.

Gaziantep Kalesi şehrin merkezinde bir kale. Kalenin içerisinde "Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panorama Müzesi" yer alıyor. İçerisi karanlık ve bu nedenle maalesef fotoğraflar çok net çıkmıyor. Giriş ücretsiz. Orda gezerken o günlere geri dönüp ne badireler atlattık diye düşünmeden edemiyorsunuz ve meşhur Gaziantep Savunması için Gaziantep halkına bir kez daha müteşekkir oluyorsunuz.


Gaziantep Kalesi'nin hemen girişinde küçücük bir dükkan var, oradaki amca da çok yardımsever, siz bir şey soruyorsunuz antep hakkında herşeyi anlatmaya başlıyor. Sanırım Antep'in en sevdiğim yanı çok misafirperver oluşları :)

Kalenin hemen karşısında Medusa Cam Müzesi yer alıyor. Antep müze anlamında gerçekten çok zengin bir şehir. Pek çok farklı konularda müzeyi bir arada görtebileceğiniz ender şehirlerden biri. Medusa Müzesi'nin az ilerisinde de "Emine Göğüş Mutfak Müzesi" yer alıyor. Civardaki tüm müzeleri tabelalar sayesinde rahatlıkla bulabiliyorsunuz.


Sokaklarda yolların güzelliğini keşfede keşfede , her yerde fotoğraf çeke çeke yorgunluğumuzu atmak ve yorgunluk kahvesi içmek için "Tarihi Tahmis Kahvesi" ne gittik. Tahmis Kahvesi çok yakın olmamakla beraber kaleye ve bakırcılar çarşısına yürüme mesafesinde çok otantik bir kahvehane. Havanın güzel olmasını fırsat bilerek dışarıda güneşin altında oturduk ve kemiklerimizi ısıttık. Zaten gördüğümüz kadarıyla içeride de oturacak bir alanları yoktu :) Ya biz çok yorulduk diye yada gerçekten kahvenin tadından gerçekten çok beğendik kahvelerimizi.

Tahmis Kahvesinde nargile, tavla gibi çeşitli alternatiflerde bulunuyor.



Yeterince dinlendikten ve acıktıktan sonra arabamıza atlayıp Zeugma Müzesi'nin hemen iki arka sokağında bulunan Kebapçı Halil Usta'ya gittik. Tam karşısında otopark var , bu nedenle park sorunu yaşamadık.

Kebapçı Halil Usta pazar günleri kapalı, diğer günler de saat 16:00'a kadar açık bu nedenle erken gitmek gerekiyor :) İçerisi tıklım tıklım, boş bulduğumuz bir masayı kaptık. Gelen garsona acı istemediğimizi söyledik, ancak bize tuhaf gözlerle baktı ve "hafif acı" "çok acı değil"dedi. Biz de tamam dedik. Sizlere tavsiyem eğer hiç acı yiyemiyorsanız acı olmasın diye ısrar edin çünkü hafif acı dedikleri de gayet acı :)

Ama acı yiyemeyen biri olarak ben bile süpürdüm hepsini :)Önce bir kasede bol nar ekşili baharatlı bir salata geldi, sonra et tabağı ve en son da küşleme. Et muhteşemdi tek kelimeyle, neden bu kadar tavsiye edildiğini anlamış olduk :) Ve 4 kişi tıka basa doymaya toplamda 100 tl para ödedik.

Çıkmadan da halil ustayla fotoğraf çekildik :)



Karnımızı doyurduktan sonra hem eşyalarımızı bırakmak hem de biraz dinlenmek için otelimizin yolunu tuttuk. Otelimiz "Tepebaşı Konakları" idi. Oteli ve odaları görünce doğru oteli seçtiğimizden emin olduk :) Otel butik bir otel, çok güzel şirin bir avlusu var ve tüm odaların konsepti birbirinden farklı. Biz 4 kişi toplam 2 oda tuttuk ve birbirimizin odalarını da inceledik. Ve her iki odayı da çok sevdik. Odalar gayet geniş ve ferah, her odada mutlaka bir koltuk da bulunuyor. Bizim odamız 205 numara, arkadaşlarımızın odası 303 numara idi. İki odadan da çok memnun kaldık. Bizim kaldığımız odada banyo tarafında kapı yoktu ama çok otantik bir görüntüsü vardı biz şahsen hiç rahatsız olmadık :) Bence odaların tek isteği odada cattle olmaması idi.

Otelimizden birkaç fotoğraf ;



Dinlendikten ve akşam için hazırlandıktan sonra Bayazhan'in içerisinde yer alan Bayazhan Meyhane'ye gittik. Bayazhan adından da anlaşılacağı gibi bir han :) Hanın içerisinde Bayazhan restaurant, Bayazhan meyhane ve Bayazhan Lounge bulunuyor. Çok kalabalık olduğu için gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Biz gitmeden rezervasyonumuzu Bayazhan Meyhane'ye yaptırmıştık. Meyhane restorana göre çok daha küçük. Fasıl ekibi var, faşı eşliğinde rakınızı yudumlayıp yemeğinizi yiyebiliyorsunuz.

Hanın ortasında Bayazhan yazılı tenekeler içinde sigara içenler üşümesin diye ateş yanıyor ve o da güzel bir manzara oluşturuyor. Ellerinizi güzelce ısıtabiliyorsunuz tenekelerin başında :)

İşin içine alkol girdiği ve meyhane olduğu için antepteki en yüksek ödememizi burada yaptık. Meyhaneye gitmek çok gerekli miydi derseniz, gittiğimiz yerler arasından tek eleyebileceğim sanırım meyhaneydi. Çünkü fasılı her yerde dinleyebilirsiniz, yediğimiz mezeler yemek de çok özellikli değildi. Güzeldi ama sınırlı vakti olanlar için listeden çıkartılabilir. Ancak, meyhaneye yada restorana gitmeseniz bile mutlaka bir bayazhana gitmeli, içine girmeli ve orayı da görmelisiniz. Çünkü çok güzel, görülmesi gereken ve otantik bir han.


Pazar gününe otelde çok güzel bir serpme kahvaltıyla başladık. Otel çalışanları bizimle çok ilgilendi, ekstradan yumurtamızı ve nescafemizi de ikram ettiler.

Kahvaltımızdan bir iki ufak fotoğraf ;


Kahvaltının ardından otele yürüme mesafesinde yer alan Oyuncak Müzesi'ne gittik. Oyuncak Müzesi'nin girişi normalde 1 tl ama kadınlar günü sebebiyle bize bedavaydı. Müze gerçekten harika ve mutlaka ama mutlaka gidilmeli. Biz çocuk muyuz gitmesek mi ne işimiz var diye insan bir düşünse de gidince iyi ki gelmişim diyor. Özellikle oyuncakların yapım yıllarını görünce şoklara giriyor ve gerçekten takdir ediyorsunuz. Oyuncak müzesinde bambaşka bir dünya var. Eskiden oynadığımız oyuncakları görmek ayrı bir neşelendiriyor bizi. Ama en çok da o kadar eski yıllarda yapılan Amerikan/ Alman oyuncakları hayranlıkla seyrediyorsunuz. Oyuncak Müzesi'nin en alt katında mağara gibi bir yer var, orayı da mutlaka görmelisiniz. İçeride balmumu heykeller olduğu için baya soğuk bir yer ama görülmeye değer. Ülkelere göre değişik heykeller var içeride.



Oyuncak Müzesi'ni bitirdikten sonra , hemen yanında yer alan "Atatürk Anı Müzesi"ne gittik. Burasının da normalde girişi 1 tl iken, kadınlar günü nedeniyle bize bedavaydı.

İçeriye girince tüylerimiz diken diken oldu, Atatürk'ün Antep'e geldiğinde kaldığı yatak, yemek yediği yemek tabağı, Gaziantep Savunması sırasında kullanılan tüfek, Gaziantep Savunması'nın kahramanlarından Şahin Bey ve Karayılan hakkında bilgiler hepsi bizi çok etkiledi.

Müze çok ama çok güzeldi, ayrıca teknolojik pek çok olanaktan da faydalanılmıştı. Ortada duran bir sistemden Gaziantep savunması anlatılıyordu, bir bölümde çeşitli kişilerden Anı Müzesi için görüşler alınmıştı ve bunları dinleyebiliyordunuz. Ben bir Turgut Özakman hayranı olarak ilk Turgut Özakman'ın konuşmasını dinledim, nur içinde yatsın..

Gaziantep Savunması ve böyle bir müze için gerçekten teşekkürler Gaziantep'e...



Anı müzesinden çıktıktan sonra Kendirli Gazi Kültür Merkezi'ne gittik. Burada Gaziantep Savunması ile ilgili yaklaşık yarım saat süren bir canlandırma yapılıyordu.

Müze gezimiz bittikten sonra herkes tarafından çok övülen "Katmerci Zekeriya Usta" ya gittik. Katmerci Zekeriya usta çarşının içinde çok küçük bir dükkan. 4 kişi açgözlülük yapıp toplamda 2 katmer söyledik ama afiyetle de yedik hepsini :) Burada yediğimiz katmer orkide pastanesinde yediğimizden çok farklıydı, orkide pastanesinde çok incecik hamura bol fıstıklı bir tatlı iken, Zekeriya ustanınkinin hamuru daha bol ve şekeri daha azdı. Hangisi daha makbuldür derseniz bilmiyorum ama ben bir tatlı hastası olarak orkidedekini daha çok sevdim. ama ikisi de mutlaka denenmeli bence :))


Katmerimizi de yedikten sonra bakırcılar çarşısı ve zincirli bedesteni gezdik. Daha sonra da salça / antep fıstığı alışverişimizi yapmak için İmam Çağdaş'ın iki yanında yer alan Kale Fıstık Baharattan alışverişimizi yaptık.

Dükkan sahibi bizimle o kadar çok igilendi ve ikramlar da bulundu ki neredeyse harcadığımız kadarını dükkanda bedava yedik:) Antep fıstıkları, cevizli sucuklar, salçalar vb...

Alışverişimizi de tamamladıktan sonra dinlenmek ve biraz da değişik bir yer keşfetmek için "Dülükbaba Tabiat Parkı"na gittik. Burası çok güzel bir mesire alanı, içeri araba ile giriş 3 tl .İçeri girince pek çok kişiyi mangal yakarken gördük ve et kokuları her yanı sardı. Bütün antep mangala buraya geliyormuş demek ki :) O kadar çok piknikçi olmasına rağmen park çok temizdi ve her yerde mangal dökme kutuları vardı.

Biz biyolojik göletin kenarında bulunan göl kafe & restaurantta oturduk ve kahvemizi içtik manzaraya karşı. daha sonrasında parkın içerisinde göletin kenarında kısa bir yürüyüş yaptık.


Baklava yemeden / almadan antepten dönülmez ne de olsa diyerek bir sonraki durağımız Koçak Baklava oldu:))Aslında ilk hedefimiz Zeki İnal'dı ancak internetten telefonunu bulduk ve aradık. Kimse cevap vermeyince kapalı olduğunu düşündük o nedenle oraya gitmedik. Kimisi Zeki İnal'ın baklavası süper derken, kimisi sadece şöbiyeti güzel diyordu kimisi ise eski tadını bozduğunu ve Koçak'ın daha güzel olduğunu.. Zeki İnal da hiç yemediğim için oun bilmiyorum kıyaslama yapamam ama Koçak baklava gerçekten de muhteşem...

Sade baklavanın kilosu 48, karışık baklavanın kilosu ise 65 tl, baklavaya ulaşmak ve almak içinde baya bir sıra beklemeniz gerekiyor :)


Daha sonrasında ise Kan Merkezi'nin karşısında bulunan Halil Usta'nın kardeşi olan "Küşlemeci Mehmet Usta"ya gittik. Burası saat 10'a kadar açık, oturur oturmaz sırasıyla muhteşem bir salata ,lahmacun, etler , küşleme ve son olarak da altın vuruş olarak tabir ettikleri terbiyeli küşleme geldi. gerçekten de altın vuruş oldu :)) Ete doyduk :) Herşey süperdi ve tüm bunlar için yine 4 kişi 110 tl hesap ödedik.


Küşlemeci Mehmet Usta Bayazhan'a, Kırkayak Parkı'na ve Antep Evi'ne yürüme mesafesinde.

Antep Evi'nde yöresel antep yemekleri oluyormuş ama biz tıka basa doyduğumuz için orada maalesef yemek yiyemedik. Üst katındaki cafesinde menengiç kahvesi içip okey oynadık:) Antep Evi saat 1130 gibi kapatıyor.

Ve pazar akşam saatlerinde artık dönüş için havaalanına doğru yola çıktık.

Uçağımız dönüşte rötar yapmış olsa da, istanbula çok geç ulaşıp çok uykusuz kalmış olsak da iyki gitmişiz diyorum ve bu kadar güzel bir haftasonu geçirdiğimiz için kendimizi şanslı görüyorum..

Son olarak söyleyeceklerim ,

**Antep gerçekten çok güzel ve büyük bir şehir. Biz listemizde olanlardan hayvanat bahçesine ve halfetiye gidemedik. Ama tekrardan antepe gidip halfetiye kesinlikle gitme kararı aldık. Fırsatınız varsa antep tatilinizi 3-4 gün planlamanızı tavsiye ederim.

**Araba kiralamak büyük kolaylık, kale ve çevresinde dar sokaklarda park sıkıntısı olabiliyor ama hep mutlaka bir yer bulunuyor. Kale, çarşı gibi yerler dşında zaten sokaklar gayet geniş ve park alanları müsait. Tüm bu geziler için doldurduğumuz 50 tllik benzini bitiremedik bile ( dizel araba kiralamıştık )

**Tabelalar bir görünüp bir kayboluyor bazen ama cep telefonu navigasyonu gayet yeterli.

**Geçen sene çok kısa bir antep gezimiz olmuştu. O zaman İmam Çağdaş'a gitmiştik. şahsi görüşüm imam Çağdaş'ın fabrikasyona döndüğü ve artık sadece ismen marka olarak kaldığı yönünde. kesinlikle halil usta / Mehmet usta çok daha başarılı ve uygun.

**İnsanlar çok misafirperver ve yardımsever.

**Araba kiralayacaksanız otelimizi kesinlikle tavsiye ederim. ama arabasız olacaklar için merkezde bir otelde kalmak daha mantıklı olabilir. ( otelimiz yinede merkeze çok yakın )

**Mutlaka gitmeden 1 hafta önce ve geldikten 1 hafta sonra sıkı diyete girilmeli çünkü orda hayat yemek üzerine kurulu :)) Ete, tatlıya, fıstığa doyuyorsunuz :)


**Katmerci Zekeriya hariç her yerde kredi kartı geçiyordu.

**Gidin görün pişman olmayacaksınız :))

4 Mart 2015 Çarşamba

Kitap Tavsiyesi..Son Ada

Merhabalar,

Bugün blogda daha önce hiç yazmadığım bir konuda yazı yazmak istiyorum. 2015 hedeflerimi okuyanlar bilir, bu sene kendime her ay minimum 2 kitap okuma hedefi koymuştum.

Şubat ayının kısa olması nedeniyle ikinci kitap için evdeki en ince kitabı okumaya karar verdim. Kütüphaneyi karıştırırken elime uzun zaman önce aldığım ama bir türlü fırsat bulamadığım Zülfü Livaneli Son Ada kitabı geçti. Bugün sizlere o kitabı anlatmak istiyorum..


Kitap 2008 yılında yayınlanmış ve 2009 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazanmış. Kişisel görüşüm ödülü sonuna kadar hak ettiği yönünde.

Kitabın konusu isminden de anlaşıldığı üzere bir adada geçiyor. 40 evin olduğu eşsiz güzelliklere sahip bir adaya darbeci bir devlet başkanının yerleşmesiyle adanın ve herkesin hayatının nasıl değiştiğini anlatıyor.

Kitap o kadar sade bir dille, o kadar akıcı bir şekilde anlatılmış ki bir çırpıda bitiyor. Kitabı okurken adayı gözünüzde canlandırıyor, kitaptaki anlatıcının bahsettiği tüm duyguları sizde hissediyorsunuz.

Sevinç, hüzün, korku, nefret, çaresizlik... tüm duyguları o kadar sade bir dille, o kadar içten o kadar bizden anlatmış ki.

Kitap çok sürükleyici ve temposu hiç düşmüyor. Aslında kitabı okurken altında verilen mesajları da çok iyi anlıyorsunuz.

Doğayı sevmek gerektiği, doğanın dengesinin bozulmaması gerektiği, insanların düşüncelerinin bazen korkuyla bazen hayallerle nasıl değiştirildiği ve maalesef insan hafızasının ne kadar zayıf olduğu gibi..

Bu arada kitabın ana kahramanı adaya gelen başkan yada anlatıcı değil aslında martılar :))

Aslında kitap hakkında çok şey yazmak istiyorum ama okumayan arkadaşlara haksızlık olmaması adına çok fazla konuya giremiyorum.

Tek söyleyebileceğim okursanız pişman olmazsınız :)

Ben kendi adıma kitabı okuduktan sonra bazı konularda farkındalığımın arttığını düşünüyorum.


Umarım okuyan tüm herkes üzerinde aynı etkiyi yaratır :)

Hoşçakalın...