11 Mayıs 2015 Pazartesi

Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!

Önemli olan ne kadar hızlı vardığınız değil, nasıl vardığınız... 

Trafikte aşırı hız yapmayın! Çünkü Trafik Hayattır!



Aşırı hız son yıllarda kazaya sebep olan unsurların başında yer alıyor. Özellikle gençlerin yaptığı trafik kazalarının çoğu aşırı hız nedeniyle meydana geliyor. Doğuş Otomotiv’in kurumsal sorumluluk markası Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ı konusunu ana mesajları arasına alarak projelerini kurguluyor.


Dünya Sağlık Örgütünün raporuna göre trafik kazalarındaki ölümlerin yaş grubu analizinde diğer ölüm nedenleri arasında 15-29 yaş grubu birinci sırada yer alıyor.   Bu durum gençlere yönelik trafik güvenliği kampanyalarının acil olarak arttırılması gerektiğini gösteriyor. Trafik Hayattır platformu bu noktada çok önemli inisiyatifler alarak önemli projeler geliştirdi; 4 senedir devam eden Trafik Güvenliği Uzaktan Eğitimi projesinin üniversitelerde seçmeli ders okutulmasının yanı sıra, 2014 yılında radyolarda yer alan ‘aşırı hız’ radyo spotu da dikkat çeken bir diğer proje oldu. İki projede birçok önemli ödül aldı. Bu ödüllerden en çok gurur veren ise 2014 Birleşmiş Milletler Genel Kurultay’ın da iki projenin Avrupa’da trafik güvenliğiyle ilgili örnek uygulama seçilmesi oldu.



 


Trafik Hayattır, ‘aşırı hız’ ile  ilgili projelerine yenisini ekledi ve her birinde farklı trafik güvenliği mesajlarının verildiği bir animasyon serisi üretti. Aşırı hız konulu animasyonda her gün trafikte rastladığımız hatalar vurgulanıyor.  Çocuğunu almaya giden bir babanın trafikte kalmasını ve sonrasında hız yaparak girdiği emniyet şeridinde kaza yapmasını anlatan animasyondan hepimizin çıkaracağı dersler var.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

13 Nisan 2015 Pazartesi

Budapeşte gezimiz

Herkese merhaba,

Bugün size dün döndüğümüz 3 günlük Budapeşte maceramızı anlatmak istiyorum :)

Okuyanlar bilir, 2015 yılı hedeflerimden biri yurtdışında 5 şehir gezmekti. Bu amaçla nerelere gitsek napsak diye arkadaşımızın da bizde olduğu bir gün "skyscanner" internet sitesinde gezinirken, 160 tlye İstanbul-Budapeşte gidiş dönüş uçak bileti bulunca işyerlerinden izin alıp alamayacağımızı düşünmeden hemen biletleri kaptık. Neyse ki işyerlerinden izinlerimizi aldık ve herhangi bir sorun yaşamadık izin konusunda :)))

Uçak biletlerimiz perşembe sabah gidiş-pazar sabah dönüş şeklindeydi. Bu da bize Budapeşte'de dolu dolu 3 gün geçirme imkanı sağladı :))

Öncelikle gezimizi anlatmaya başlamadan belirtmek istiyorum ki dolu dolu 3 gün Budapeşte için bence ideal zamanlama. Ne daha eksik ne daha fazla...

Ocak ayında biletlerimizi aldıktan sonra "booking.com" üzerinden de geri iadesiz olacak şekilde otelimizin ödemesini gerçekleştirdik. Tarihimiz net olduğu için, ücretsiz iptalli otel rezervasyonu tercih etmedik böylece oteli de 3 gece iki kişilik oda kahvaltı dahil 480 tl'ye almış olduk.

Böylece nisan ayına sadece oradaki harcamalarımızı finanse etmek kaldı :)

Gezinin detaylarını anlatmadan önce çok kısa birkaç bilgi daha vermek istiyorum;

Budapeşte Shengen ülkesi olmasına rağmen Euro yerine daha çok kendi paraları olan forinti kullanıyorlar. 1 euro yaklaşık olarak 290 forint ediyor. Ve pek çok tabelada gidilecek yerlerin kendi dillerindeki ismi yazıyor İngilizce ismi değil :))

Budapeşte şu ana kadar gittiğimiz Avrupa şehirleri arasında sanırım en ucuzlarından biri. Biz 3 günde freeshop harcamamız hariç hediyeler dahil iki kişi orada toplamda 425 Euro harcadık. Ve sürekli de tıka basa yedik içtik :)


Giderken Pegasus ile Budapeşte'ye gittik ve hiçbir sorun yaşamadık.

Budapeşte havaalanında free wifi var :=) bu bilgiyi paylaşmadan geçmek istemedim :) Oradaki döviz bürosunda 25 euroyu forrinte çevirdik. Kalan Eurolarımızı ise şehir merkezinde çevirdik.

Budapeşte için herhangi bir kitapçık yada haritayı para vererek almanıza gerek yok, havaalanında bulunan haritalar ücretsiz ve son derece faydalı. Hem de gezilecek yerleri bile yazmışlar içine :)))


Havaalanından çıktıktan sonra hemen sol taraftan kalkan 200e otobüsüne bindik. Otelimize otobüsten indiğimiz nokta da metro aktarması yaparak ulaştık. Otelimiz Kalvin Ter bölgesinde yer alan Hotel Museum Budapest idi. Budapeşte'de 10lu metro bileti aldık ve 3 gün boyunca bu metro biletleri ile metro ve otobüs ulaşımımızı sağladık. Gidecek herkese tavsiyem Budapeşte'de metro-otobüs gibi toplu taşımaları kullanmaları yönünde. Taksiye binmek Budapeşte için gerçekten çok gereksiz :)Ve hatta en güzeli yürüyerek gezmek :)))

Gelelim geziye :)

Budapeşte Buda ve Peşte olarak iki bölümden oluşuyor. İki bölümün arasından Tuna nehri geçiyor. İki tarafı birbirine bağlayan 8 tane köprü var ve bizim alışkın olduğumuzun tersine tüm köprüleri yürüyerek geçebiliyorsunuz :))

Biz 8 körünün toplamda 5 tanesini yürüyerek geçtik :)) Bu köprülerden en meşhur olanları ise Liberty Köprü diye geçen yeşil köprü ve Chain Köprü olarak geçen Zincirli Köprü :)

Buda tarafında görülecek yerler az fakat çok zaman alıyor. Peşte tarafında ise çarşılar, kiliseler, alışveriş merkezleri, kafeler var. Yaşam esasında Peşte tarafında :) Benim tavsiyem kalmak için Peşte tarafını tercih etmeniz yönünde.

Buda tarafına Peşte tarafından köprüleri kullanarak yürüyerek geçebilirsiniz. Yeşil renkli olan Liberty Köprüsünü geçince Gellert Tepesini görebilirsiniz. Gellert tepesinde barışı simgeleyen bir kadın heykeli var, tepeden tüm Budapeşte manzarasını görmek mümkün.

Buda tarafında görülecek diğer bir yer ise Zincirli Köprü'nün hemen ayağındaki Kale Bölgesi olarak geçen yer. Kale bölgesi de yine tepede yer alıyor. Aslında tepeye teleferik ile çıkmak mümkün ancak bizim şansımıza biz gittiğimizde teleferik çalışmıyordu ve mecburen yürüyerek çıktık. Yorucu olsa da yürüme yolu çok keyifli ve tepeye çıktığınızda gördüğünüz manzara tüm yorgunluğunuzu alıyor.


Kale bölgesi olarak geçen yer çok büyük bir alana yayılmış ve içinde pek çok şey barındırıyor. Sanki kale değilde ayrı bir şehir :) Gezilecek yerlerin dışında yemek yenecek restoranlar, kafeler bile bulabiliyorsunuz.

Burada Mathias Kilisesi, Fisherman's Bastion mutlaka görülmesi gereken yerler. Oralarda yürürken, gezerken fotoğraf çekerken vaktin nasıl geçtiğini anlamınız imkansız :):)


Şansımıza hava çok güzeldi ve biz hep tshirtler ile güneşin keyfini çıkarta çıkarta gezdik :)))

Kale bölgesinden aşağı doğru inerken kenardaki satıcılarda bir de ok atma tecrübemiz oldu :)) 5 ok attım ama hiçbirini isabet ettiremdim :((

Peşte bölgesinde ise gezilecek yerlerin başında Parlemento Binası, Opera Binası, Aziz Istvan Bazilikası, Macar Ulusal Müzesi, Margit Adası, Hösek Tere olarak geçen Kahramanlar Meydanı yer alıyor. Macar Ulusal Müzesi bizim kaldığımız otele 5 dakikalık yürüme mesafesinde idi :)

Hösek Tere ve Parlemento Binası'nın olduğu bölgelere ise metro ile ulaşımı sağladık.

Margit Adası Budapeşte gezimiz boyunca en sevdiğim yerlerden biri oldu. Ada olarak geçse de Margit Köprüsünden yürünerek ulaşılıyor adaya :)) Ada çok ama çok keyifli. Mutlaka adaya 2-3 saat arası bir zaman ayırmanızı tavsiye ediyorum. Biz adada bisiklet kiraladık ve bütün adayı bisikletle gezdik. İnanılmaz eğlendik :)))

Adada her yerde koşan yürüyüş yapan spor yapan insanlar vardı ve biz çok özendik onlara :))) keşke bizde istanbul'da spor yapmaya böyle fırsat bulabilsek...

Peşte tarafının en keyifli caddelerinden biri de Vaci Utca Caddesi.. burası aynen bizim istiklal caddesi gibi :) hep kalabalık hep hareketli hep renkli :) Yemek satan yerler, cafeler, banklar, alışveriş yapacak dükkkanlar...Pek çok şey bulmak mümkün..

Bu arada Budapeşte mimarisi ve gezilecek yerleri ile olduğu kadar termal havuzlari ile de ünlü. Bunların en ünlüsü Gellert Spa ve Szechenyi. Biz Szechenyi'ye gittik ve nisan ayında mayo ile güneşin altında olma fırsatını yakaladık :))


Szechenyi'de termal havuza, çeşitli sıcaklıktaki havuzlara ve saunalara girdik:))) Çıktığımızda halimizden son derece memnunduk :))


Çıkışta da "Langos " yiyerek karnımızı doyurduk.:)

Ama en güzel yemeği Budapeşte'de otelimize çok yakın mesafede olan tapascı Padron'da yedik. Gerçekten çok ama çok güzel, doyurucu ve lezzetli idi. Biz ilk gün öğlen saatlerinde gittiğimizde kapalıydı, meğersem sadece 5-11 saatleri arası açıkmış :) Daha sonrasında şansımızı tekrar denedik ve gittik :) İyiki de gitmişiz :))

En güzel tatlıyı ise Vaci Utca'da Gerbeaud cafede yedik :) orada oturup bir kahve içip bir tatlı yiyip hareketli caddeyi seyretmek çok keyifli idi :)


Ve tabiki ruin pub olarak mutlaka Szimpla Kerti tavsiye ederim :) Burası da otelimize yürüme mesafesi idi. Fiyatları inanılmaz uygun, türkiyede 40 liradan aza içemeyeceğiniz kokteylleri orada 13 tlye içebiliyorsunuz :)) Çok büyük, kalabalık ve çok sevimli bir mekan :))) Tek kusuru kredi kartı geçmemesi :)))

Ve her güzel şey gibi malesef tatilimiz bitti ve biz dönüşe geçtik. Tatilimiz tamamen eğlenceli, bol gezmeli ve güzel geçti. Ancak tatilin dönüş kısmında 2 büyük kazık yedik :) Gidecek olursanız siz yemeyin diye onları da yazıyorum :))

İlki Wizzair faciası :( Hayatımda ilk kez bu uçak şirketini kullandım ve büyük konuşmayım ama bir daha asla kullanmam :)) Biz uçağın altına verilen bagaj paralı diye sadece bir bagaj parası ödeyip bir bagaj almıştık ve bir de kabin bagajımız vardı. Çünkü küçük kabin bagajı ücretsiz yazıyordu. Ancak havaalanına gittiğimizde kabin bagajımıza 45 Euro para aldılar :((( Kol çantasıymış meğer sadece kastettikleri :(((( Ayrıca kol çantası da ekstra bir bagaj yerine geçiyormuş böyle birşeyi de ilk defa duydum :) Tek tesellimiz bizden daha kötü durumda olanlar vardı, online checkini unuttukları için onlar da 45 Euro ceza ödediler :)) Ayrıca koltuk numarası olmadan dolmuş misali bindik uçağa :) Çok değişik bir tecrübeydi :)

Ve ikinicisi, üzerinizde kalan forrintleri macaristanda değiştirmenizi öneririm :) biz maalesef türkiyede havaalanında değiştirdik ve 40 tl olarak almamız gereken forrintleri 16 tl olarak aldık :((

Özetlemek gerekirse Budapeşte çok ama çok güzel gidip görülmesi gereken bir şehir. Bütün yapılar çok eski, mimari,manzara süper....

Bsşka bir yazıda görüşmek üzere :=)))




9 Mart 2015 Pazartesi

Gaziantep.. Antep Rüyası :)

Herkese merhaba ,

Bu hafta bloğa ne yazsam diye düşünmeme hiç gerek kalmadı çünkü saatler önce dönüş yaptığımız 2 günlük Gaziantep tatilimizi bilgilerim tazeyken, anılarım canlıyken yazmak istedim.

Çoğu kişinin aksine, çok ileri tarihli biletler almayı, çok uzun vadeli tatiller planlamayı çok seviyoruz ve tercih ediyoruz.

Bu haftasonu gerçekleştirdiğimiz antep gezisi için de uçak biletlerini neredeyse 1 sene önce almıştık. Çoğu kişi biletleri aldığımızda o zamana kadar kim öle kim kala diye düşünürken , birde baktık ki antep tatilimiz gelmiş çatmış :)

Antep'e gitmeden önce , booking.com üzerinden yorumlara ve fiyatlara bakarak otelimizi ayarladık ve pegasusun araba kiralama sayfasından arabamızı kiraladık. Böylece antep gezimiz için herşeyimiz hazırdı :)

Cumartesi sabah 545 uçağı ile İstanbul'dan Gaziantep'e uçtuk. Uçağımız 7:20 de havaalanına indi, kiraladığımız araba bizi havaalanında bekliyordu. Arabamız çok temiz ve konforluydu.


Arabayı aldıktan sonra ilk durağımız olan Orkide Pastanesi'ne gittik ve mükemmel bir kahvaltı ettik. Biz 4 kişiydik, 2 tane yöresel kahvaltı tabağı ve bir tane katmer söyledik. Çok güzel yetti ve hepimiz tıka basa doyduk. Katmer incecik hamurdan bol fıstıklı ve enfesti. Toplamda 130 tl hesap ödedik.

Bu da kahvaltı soframızın resmi :)


Pastanede bize Gaziantep'de gezilecek yerlere ait kağıtlar verdiler, biz planımızı gitmeden önce yaptığımız için o kağıtlara pek ihtiyaç duymadık ama bu kadar ilgili olmaları hoşumuza gitti.

Kahvaltımızı bitirdikten sonra Zeugma Müzesi'ne doğru yola çıktık. Zeugma Müzesi'nde Müzekart geçiyor, yada 10 tl bilet ücreti ödeyerek içeri giriyorsunuz. Antep'e gitmişken kesinlikle gezilmeden dönülmemesi gereken bir yer Zeugma Müzesi. Biz müzeyi gezmeye başlamadan danışmadan 10 tl karşılığı sesli kulaklık kiraladık. Herkese de tavsiye ederim çünkü sesli kulaklıklar sayesinde gördüğümüz mozaikleri daha iyi anladık ve yunan mitolojisine dair daha çok bilgi sahibi olduk. Müzeyi gezmek için yaklaşık olarak iki saat vakit ayırmanız gerekiyor çünkü müze çok büyük ve her bir eseri dinlemek ve incelemek istiyorsunuz.

Müzenin tartışmasız en değerli mozaiği "Çingene Kız". Müzenin üst katında ayrı bir alanda özel güvenlikli bir şekilde sergileniyor ve görünce gerçekten hayran kalıyorsunuz. Çingene Kız'a neden "Çingene Kız" dendiğini de sesli kulaklık sayesinde öğrendik.

İşte çingene kız :)



Zeugma Müzesi'ni gezdikten sonra Gaziantep Kalesi'ne doğru yola çıktık. Zeugma Müzesi merkezden daha uzak bir yerde yer alıyor. Bu nedenle müzeden kaleye giderken ve şehir merkezine giderken mutlaka bir araba yada toplu taşımaya binmek gerekiyor. Biz araba kiraladığımız için şanslıydık bu konuda.

Gaziantep Kalesi şehrin merkezinde bir kale. Kalenin içerisinde "Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panorama Müzesi" yer alıyor. İçerisi karanlık ve bu nedenle maalesef fotoğraflar çok net çıkmıyor. Giriş ücretsiz. Orda gezerken o günlere geri dönüp ne badireler atlattık diye düşünmeden edemiyorsunuz ve meşhur Gaziantep Savunması için Gaziantep halkına bir kez daha müteşekkir oluyorsunuz.


Gaziantep Kalesi'nin hemen girişinde küçücük bir dükkan var, oradaki amca da çok yardımsever, siz bir şey soruyorsunuz antep hakkında herşeyi anlatmaya başlıyor. Sanırım Antep'in en sevdiğim yanı çok misafirperver oluşları :)

Kalenin hemen karşısında Medusa Cam Müzesi yer alıyor. Antep müze anlamında gerçekten çok zengin bir şehir. Pek çok farklı konularda müzeyi bir arada görtebileceğiniz ender şehirlerden biri. Medusa Müzesi'nin az ilerisinde de "Emine Göğüş Mutfak Müzesi" yer alıyor. Civardaki tüm müzeleri tabelalar sayesinde rahatlıkla bulabiliyorsunuz.


Sokaklarda yolların güzelliğini keşfede keşfede , her yerde fotoğraf çeke çeke yorgunluğumuzu atmak ve yorgunluk kahvesi içmek için "Tarihi Tahmis Kahvesi" ne gittik. Tahmis Kahvesi çok yakın olmamakla beraber kaleye ve bakırcılar çarşısına yürüme mesafesinde çok otantik bir kahvehane. Havanın güzel olmasını fırsat bilerek dışarıda güneşin altında oturduk ve kemiklerimizi ısıttık. Zaten gördüğümüz kadarıyla içeride de oturacak bir alanları yoktu :) Ya biz çok yorulduk diye yada gerçekten kahvenin tadından gerçekten çok beğendik kahvelerimizi.

Tahmis Kahvesinde nargile, tavla gibi çeşitli alternatiflerde bulunuyor.



Yeterince dinlendikten ve acıktıktan sonra arabamıza atlayıp Zeugma Müzesi'nin hemen iki arka sokağında bulunan Kebapçı Halil Usta'ya gittik. Tam karşısında otopark var , bu nedenle park sorunu yaşamadık.

Kebapçı Halil Usta pazar günleri kapalı, diğer günler de saat 16:00'a kadar açık bu nedenle erken gitmek gerekiyor :) İçerisi tıklım tıklım, boş bulduğumuz bir masayı kaptık. Gelen garsona acı istemediğimizi söyledik, ancak bize tuhaf gözlerle baktı ve "hafif acı" "çok acı değil"dedi. Biz de tamam dedik. Sizlere tavsiyem eğer hiç acı yiyemiyorsanız acı olmasın diye ısrar edin çünkü hafif acı dedikleri de gayet acı :)

Ama acı yiyemeyen biri olarak ben bile süpürdüm hepsini :)Önce bir kasede bol nar ekşili baharatlı bir salata geldi, sonra et tabağı ve en son da küşleme. Et muhteşemdi tek kelimeyle, neden bu kadar tavsiye edildiğini anlamış olduk :) Ve 4 kişi tıka basa doymaya toplamda 100 tl para ödedik.

Çıkmadan da halil ustayla fotoğraf çekildik :)



Karnımızı doyurduktan sonra hem eşyalarımızı bırakmak hem de biraz dinlenmek için otelimizin yolunu tuttuk. Otelimiz "Tepebaşı Konakları" idi. Oteli ve odaları görünce doğru oteli seçtiğimizden emin olduk :) Otel butik bir otel, çok güzel şirin bir avlusu var ve tüm odaların konsepti birbirinden farklı. Biz 4 kişi toplam 2 oda tuttuk ve birbirimizin odalarını da inceledik. Ve her iki odayı da çok sevdik. Odalar gayet geniş ve ferah, her odada mutlaka bir koltuk da bulunuyor. Bizim odamız 205 numara, arkadaşlarımızın odası 303 numara idi. İki odadan da çok memnun kaldık. Bizim kaldığımız odada banyo tarafında kapı yoktu ama çok otantik bir görüntüsü vardı biz şahsen hiç rahatsız olmadık :) Bence odaların tek isteği odada cattle olmaması idi.

Otelimizden birkaç fotoğraf ;



Dinlendikten ve akşam için hazırlandıktan sonra Bayazhan'in içerisinde yer alan Bayazhan Meyhane'ye gittik. Bayazhan adından da anlaşılacağı gibi bir han :) Hanın içerisinde Bayazhan restaurant, Bayazhan meyhane ve Bayazhan Lounge bulunuyor. Çok kalabalık olduğu için gitmeden önce mutlaka rezervasyon yaptırmak gerekiyor. Biz gitmeden rezervasyonumuzu Bayazhan Meyhane'ye yaptırmıştık. Meyhane restorana göre çok daha küçük. Fasıl ekibi var, faşı eşliğinde rakınızı yudumlayıp yemeğinizi yiyebiliyorsunuz.

Hanın ortasında Bayazhan yazılı tenekeler içinde sigara içenler üşümesin diye ateş yanıyor ve o da güzel bir manzara oluşturuyor. Ellerinizi güzelce ısıtabiliyorsunuz tenekelerin başında :)

İşin içine alkol girdiği ve meyhane olduğu için antepteki en yüksek ödememizi burada yaptık. Meyhaneye gitmek çok gerekli miydi derseniz, gittiğimiz yerler arasından tek eleyebileceğim sanırım meyhaneydi. Çünkü fasılı her yerde dinleyebilirsiniz, yediğimiz mezeler yemek de çok özellikli değildi. Güzeldi ama sınırlı vakti olanlar için listeden çıkartılabilir. Ancak, meyhaneye yada restorana gitmeseniz bile mutlaka bir bayazhana gitmeli, içine girmeli ve orayı da görmelisiniz. Çünkü çok güzel, görülmesi gereken ve otantik bir han.


Pazar gününe otelde çok güzel bir serpme kahvaltıyla başladık. Otel çalışanları bizimle çok ilgilendi, ekstradan yumurtamızı ve nescafemizi de ikram ettiler.

Kahvaltımızdan bir iki ufak fotoğraf ;


Kahvaltının ardından otele yürüme mesafesinde yer alan Oyuncak Müzesi'ne gittik. Oyuncak Müzesi'nin girişi normalde 1 tl ama kadınlar günü sebebiyle bize bedavaydı. Müze gerçekten harika ve mutlaka ama mutlaka gidilmeli. Biz çocuk muyuz gitmesek mi ne işimiz var diye insan bir düşünse de gidince iyi ki gelmişim diyor. Özellikle oyuncakların yapım yıllarını görünce şoklara giriyor ve gerçekten takdir ediyorsunuz. Oyuncak müzesinde bambaşka bir dünya var. Eskiden oynadığımız oyuncakları görmek ayrı bir neşelendiriyor bizi. Ama en çok da o kadar eski yıllarda yapılan Amerikan/ Alman oyuncakları hayranlıkla seyrediyorsunuz. Oyuncak Müzesi'nin en alt katında mağara gibi bir yer var, orayı da mutlaka görmelisiniz. İçeride balmumu heykeller olduğu için baya soğuk bir yer ama görülmeye değer. Ülkelere göre değişik heykeller var içeride.



Oyuncak Müzesi'ni bitirdikten sonra , hemen yanında yer alan "Atatürk Anı Müzesi"ne gittik. Burasının da normalde girişi 1 tl iken, kadınlar günü nedeniyle bize bedavaydı.

İçeriye girince tüylerimiz diken diken oldu, Atatürk'ün Antep'e geldiğinde kaldığı yatak, yemek yediği yemek tabağı, Gaziantep Savunması sırasında kullanılan tüfek, Gaziantep Savunması'nın kahramanlarından Şahin Bey ve Karayılan hakkında bilgiler hepsi bizi çok etkiledi.

Müze çok ama çok güzeldi, ayrıca teknolojik pek çok olanaktan da faydalanılmıştı. Ortada duran bir sistemden Gaziantep savunması anlatılıyordu, bir bölümde çeşitli kişilerden Anı Müzesi için görüşler alınmıştı ve bunları dinleyebiliyordunuz. Ben bir Turgut Özakman hayranı olarak ilk Turgut Özakman'ın konuşmasını dinledim, nur içinde yatsın..

Gaziantep Savunması ve böyle bir müze için gerçekten teşekkürler Gaziantep'e...



Anı müzesinden çıktıktan sonra Kendirli Gazi Kültür Merkezi'ne gittik. Burada Gaziantep Savunması ile ilgili yaklaşık yarım saat süren bir canlandırma yapılıyordu.

Müze gezimiz bittikten sonra herkes tarafından çok övülen "Katmerci Zekeriya Usta" ya gittik. Katmerci Zekeriya usta çarşının içinde çok küçük bir dükkan. 4 kişi açgözlülük yapıp toplamda 2 katmer söyledik ama afiyetle de yedik hepsini :) Burada yediğimiz katmer orkide pastanesinde yediğimizden çok farklıydı, orkide pastanesinde çok incecik hamura bol fıstıklı bir tatlı iken, Zekeriya ustanınkinin hamuru daha bol ve şekeri daha azdı. Hangisi daha makbuldür derseniz bilmiyorum ama ben bir tatlı hastası olarak orkidedekini daha çok sevdim. ama ikisi de mutlaka denenmeli bence :))


Katmerimizi de yedikten sonra bakırcılar çarşısı ve zincirli bedesteni gezdik. Daha sonra da salça / antep fıstığı alışverişimizi yapmak için İmam Çağdaş'ın iki yanında yer alan Kale Fıstık Baharattan alışverişimizi yaptık.

Dükkan sahibi bizimle o kadar çok igilendi ve ikramlar da bulundu ki neredeyse harcadığımız kadarını dükkanda bedava yedik:) Antep fıstıkları, cevizli sucuklar, salçalar vb...

Alışverişimizi de tamamladıktan sonra dinlenmek ve biraz da değişik bir yer keşfetmek için "Dülükbaba Tabiat Parkı"na gittik. Burası çok güzel bir mesire alanı, içeri araba ile giriş 3 tl .İçeri girince pek çok kişiyi mangal yakarken gördük ve et kokuları her yanı sardı. Bütün antep mangala buraya geliyormuş demek ki :) O kadar çok piknikçi olmasına rağmen park çok temizdi ve her yerde mangal dökme kutuları vardı.

Biz biyolojik göletin kenarında bulunan göl kafe & restaurantta oturduk ve kahvemizi içtik manzaraya karşı. daha sonrasında parkın içerisinde göletin kenarında kısa bir yürüyüş yaptık.


Baklava yemeden / almadan antepten dönülmez ne de olsa diyerek bir sonraki durağımız Koçak Baklava oldu:))Aslında ilk hedefimiz Zeki İnal'dı ancak internetten telefonunu bulduk ve aradık. Kimse cevap vermeyince kapalı olduğunu düşündük o nedenle oraya gitmedik. Kimisi Zeki İnal'ın baklavası süper derken, kimisi sadece şöbiyeti güzel diyordu kimisi ise eski tadını bozduğunu ve Koçak'ın daha güzel olduğunu.. Zeki İnal da hiç yemediğim için oun bilmiyorum kıyaslama yapamam ama Koçak baklava gerçekten de muhteşem...

Sade baklavanın kilosu 48, karışık baklavanın kilosu ise 65 tl, baklavaya ulaşmak ve almak içinde baya bir sıra beklemeniz gerekiyor :)


Daha sonrasında ise Kan Merkezi'nin karşısında bulunan Halil Usta'nın kardeşi olan "Küşlemeci Mehmet Usta"ya gittik. Burası saat 10'a kadar açık, oturur oturmaz sırasıyla muhteşem bir salata ,lahmacun, etler , küşleme ve son olarak da altın vuruş olarak tabir ettikleri terbiyeli küşleme geldi. gerçekten de altın vuruş oldu :)) Ete doyduk :) Herşey süperdi ve tüm bunlar için yine 4 kişi 110 tl hesap ödedik.


Küşlemeci Mehmet Usta Bayazhan'a, Kırkayak Parkı'na ve Antep Evi'ne yürüme mesafesinde.

Antep Evi'nde yöresel antep yemekleri oluyormuş ama biz tıka basa doyduğumuz için orada maalesef yemek yiyemedik. Üst katındaki cafesinde menengiç kahvesi içip okey oynadık:) Antep Evi saat 1130 gibi kapatıyor.

Ve pazar akşam saatlerinde artık dönüş için havaalanına doğru yola çıktık.

Uçağımız dönüşte rötar yapmış olsa da, istanbula çok geç ulaşıp çok uykusuz kalmış olsak da iyki gitmişiz diyorum ve bu kadar güzel bir haftasonu geçirdiğimiz için kendimizi şanslı görüyorum..

Son olarak söyleyeceklerim ,

**Antep gerçekten çok güzel ve büyük bir şehir. Biz listemizde olanlardan hayvanat bahçesine ve halfetiye gidemedik. Ama tekrardan antepe gidip halfetiye kesinlikle gitme kararı aldık. Fırsatınız varsa antep tatilinizi 3-4 gün planlamanızı tavsiye ederim.

**Araba kiralamak büyük kolaylık, kale ve çevresinde dar sokaklarda park sıkıntısı olabiliyor ama hep mutlaka bir yer bulunuyor. Kale, çarşı gibi yerler dşında zaten sokaklar gayet geniş ve park alanları müsait. Tüm bu geziler için doldurduğumuz 50 tllik benzini bitiremedik bile ( dizel araba kiralamıştık )

**Tabelalar bir görünüp bir kayboluyor bazen ama cep telefonu navigasyonu gayet yeterli.

**Geçen sene çok kısa bir antep gezimiz olmuştu. O zaman İmam Çağdaş'a gitmiştik. şahsi görüşüm imam Çağdaş'ın fabrikasyona döndüğü ve artık sadece ismen marka olarak kaldığı yönünde. kesinlikle halil usta / Mehmet usta çok daha başarılı ve uygun.

**İnsanlar çok misafirperver ve yardımsever.

**Araba kiralayacaksanız otelimizi kesinlikle tavsiye ederim. ama arabasız olacaklar için merkezde bir otelde kalmak daha mantıklı olabilir. ( otelimiz yinede merkeze çok yakın )

**Mutlaka gitmeden 1 hafta önce ve geldikten 1 hafta sonra sıkı diyete girilmeli çünkü orda hayat yemek üzerine kurulu :)) Ete, tatlıya, fıstığa doyuyorsunuz :)


**Katmerci Zekeriya hariç her yerde kredi kartı geçiyordu.

**Gidin görün pişman olmayacaksınız :))