13 Aralık 2013 Cuma

İçimizi Isıtacak Mutfak Ürünlerim..

Soğuk kış günleri geldi çattı... Bu günlerde herkesin olduğu gibi benim de en çok kurduğum cümle "eve gideyim de hemen sıcacık çayımı / kahvemi içeyim" ....
Bu nedenle ,çeyizimde ayrı bir yeri var bana bu sıcacık içecekleri sağlayacak ürünlerimin.
Tefal Çelik Demlikli Çay Makinemin ise bendeki yeri bambaşka çünkü onu canım arkadaşım bana ev hediyesi olarak aldı. O yüzden yeri daha bi özel, daha bi kıymetli..


Çay için en çok kullanacağım hatta neredeyse tek kullanacağım ürün Tefal'in çay makinesi olacak muhtemelen ama yine de bir evin olmazsa olmazıdır diyerek çelik çaydanlık da bulunuyor çeyizimde. Çelik çaydanlığı annem biz küçükken almış, evdeki dolapların birinin içinde yeni evime gitmek için bekliyor. O yüzden onunla ilgili herhangi bir görsel koyamıyorum.

Çayla ilgili son ürünüm ise Noble Life'dan aldığım porselen çaydanlığım. Markafonideki bir kampanya sırasında görüp fiyatının çok uygun olması nedeniyle almıştım. Renkleri de çok güzel geldi gözüme. İçimi açacak güzel sofralar için :)


Hem nişanlımın hem de benim çaydan çok kahveye düşkün olmamız nedeniyle kahve içimine yönelik ürünlerim bir hayli fazla.
Arzum'un Kırmızı renkli Türk kahve makinesi 3 yıl garantili olması ve YKM'de indirime girmiş olması nedeniyle görür görmez aldım. Kırmızı mutfağıma çok güzel uyacak :)
Bakır cezvemi Ramazan Ayı'nda Sultanahmette kurulan çarşıdan, cam cezvemi ise Paşabahçe'den almıştım. Cam cezveyi 15 tlye almıştım ama bakır cezvenin fiyatını hatırlamıyorum.


Annemin yine daha ortada fol yok yumurta yokken aldığı çelik cezvemin ise görselini paylaşamıyorum çünkü kim bilir nerededir..

Filtre Kahve Makinesi'ni Migrostan 40 TL'ye aldım. Migrosta çalışan arkadaşıma ürünün kalitesini sorduğumda, Migrosun kendi ürünü olduğunu, kaliteli olduğunu ve 2 yıl garantisinin olduğunu söylemesi nedeniyle güvenerek aldım. Umarım memnun kalırım. Bilindik markaların filtre kahve makinelerinin pahalı olması nedeniyle tercihimi daha ekonomik olan bu markadan yana kullandım.

Ve son olarak Tanitoni'den aldığım görür görmez rengine hayran kaldığım French Pressim...

Herkesi evime beklerim :)) Gelecek misafirlerim içecek konusunda hiç sıkıntı çekmeyecekler garanti ediyorum :))

25 Kasım 2013 Pazartesi

Emre Aydın Konseri

Emre Aydın ilk albümünü çıkardığında üniversite son sınıftaydım. Hepimizin diline dolanmıştı "Hareket Vakti" isimli şarkısı. Arkadaşlarımla birlikte Taksim'de bir barda dinlemeye gitmiştik. Canlı performansını ilk defa orada izlemiştim, çok da sevmiştim.
Geçen hafta tekrar gittim Emre Aydın'a. Bu seferki konseri oturmalı düzende İş Sanattaydı. İş Sanatta konser vermek özellikle Emre Aydın gibi barlarda şarkı söylemeye alışkın biri için sanırım oldukça zordur ama Emre Aydın çok güzel bir akşam yaşattı hepimize ve hiç zorlanıyormuş gibi değildi.
Akustik havada geçen konser kulağımızın pasını sildi resmen .) O şarkıları söyledikçe zamanın ne kadar çabuk geçtiğini farkettik aslında...Üzerinden 7 yıl geçmiş ilk albümünün.. Ama o kadar da etki bırakmış ki şarkılar, sözlerini unutmamış hala..
Konserde Emre Aydın'ı dinleyince, konserin olduğu yerin ve konseptinin değil söyleyenin sesinin ve enerjisinin önemli olduğunu anladım.
Bir yanda gece yarısına doğru başlayan, dinleyenlerin ayakta olduğu, sürekli bir uğultunun olduğu ve alkolun hakim olduğu bir konser anı bir yanda ise sessiz seyircilerin oluşturduğu, oturmalı düzende ve saat 8'de başlayan bir konser...
İkisinden de son derece keyif aldım. Geçen 7 senede Emre Aydın aslında hem hiç değişmemiş hem de kendini çok geliştirmiş..
Sonuç olarak, Emre Aydın'ı herhangi bir ortamda canlı dinlemenizi tavsiye ederim.

19 Kasım 2013 Salı

Çay Bardağı Koleksiyonum

Her gün iki demlik çay içilen bir evde büyüdüğümden olsa gerek, çay bardakları büyük yer kaplıyor çeyizimde. Porland'ın çay tabaklarını tek tek satması ve Paşabahçe'nin Heybeli Çay Seti sayesinde çeşitli kombinler de yapabilecek olmama rağmen, halen girdiğim züccaciyelerde gözüm çay bardaklarına takılıyor, son anda frenliyorum kendimi..

Paşabahçe Heybeli Çay Seti'ni Migrostan annem çeyizim için almıştı. Bir kutuda 4 tane satıldığı için 3 kutu alarak 12 kişilik set yaptı. Bende Porland'da kaya & maya ve kelebekler vadisi olarak geçen çay tabaklarından altışar tane aldım. Böylelikle Heybeli'nin bardaklarını o serilerle kullanarak kendime iki farklı çay seti daha yapmış olacağım.


İstanbul çay bardağı takımını Porland'da yüzde otuz indirimin olduğu bir gün aldım. Pembe çay takımını ise ( Gürallar, romans serisi )A101 marketinde gezerken tesadüfen gördüm ve 6 tanesi 15 tl olunca almadan duramadım.
Fatmanın Eli desenli bardakları ise bir Migros ziyaretim sırasında keşfedip aldım.
Ve son olarak, yaş itibariyle büyük misafirlere çay ikram etmek için ise internetten Seden çay setini aldım. Farkedildiği üzere, diğer çay bardaklarımın hepsi ya çok desenli ya çok renkli :) Nişanlım sürekli "çok renkli bir kişiliksin" diyor, onu haksız çıkarmış olmayayım bende diye ne kadar renkli şey varsa dolduruyorum çeyizime :)) Şaka bir yana bu kadar renkli ve spor tarzdaki ürünlerin yanında bir tanede klasik çay takımı eklemek istedim. Bu nedenle fiyat olarak uygun bulduğum bu seti aldım. Bu kadar bardağı kullanabilecek miyim derseniz orası muamma :) Ama insan heves edince, hepsinden almak istiyor işte...

13 Kasım 2013 Çarşamba

Kapadokya Gezimiz

Yıllardır isteyip de bir türlü gidemediğim bir yerdi benim için "Kapadokya". Ya zamanım olmadı ya param.. İkisinin de olduğu zamanda ise birlikte gidebileceğim kişilere uymadı tarihler. Tur programlarının bir günü hafta içine gelecek şekilde en az üç günlük olması, beraber gitmek istediğim arkadaşlarımla aynı tarihlerde izin alamamak hep ertelememe sebep oldu Kapadokya tatilini. Farklı ülkelerden, farklı kültürlerden insanlar gidebilirken ben İstanbul'dan gidemedim bir türlü. Ancak geçtiğimiz ay, sonunda başardım gidebilmeyi :) Bunca zamandır gidip görmediğim için pişman olurken, sonunda gidebildiğim için ise çok mutluyum.
Nişanlımla internette gezerken bonubon adlı bir fırsat sitesinde "Haftasonu Kapadokya Tatili " reklamını görünce ilgimizi çekti ve içeriğini incelemeye başladık. Fırsat gerçekten de bizim için fırsat gibiydi :) Hem izin almamızı gerektirmeyecek, hem de bütçemizi sarsmayacak bir tatil bulmuştuk. İkimizin de daha önce hiç gitmemiş olması ve ilk defa birlikte keşfedecek olmamız ayrı bir mutluluk veriyordu üstelik. Fırsatı satın almadan önce elimize takvimi alıp ne zaman gidebileceğimizi düşünmeye başladık. Otobüsle uzun saatler yolculuk yapacağımız için gidebileceğimiz en uygun tarihin 25-27 Ekim olacağına karar verdik. Döndüğümüzde yorgun bile olsak en azından 28 ekim yarım gündü ve günün kalanını evde uyuyarak geçirebiliriz diye planladık.Ve daha sonra da, çok sevdiğimiz iki arkadaşımıza da gelmek isteyip istemeyeceklerini sorduk. Biz bir çılgınlık yapıyorduk, otobüsle on saat gidiş on saat geliş olacak şekilde bir yola gidiyorduk hem de adını ilk kez duyduğumuz bir turla..Bize siz deli misiniz demek yerine deliliğimize ortak oldular ve onlar da bizimle birlikte gelmeye karar verdiler. İyki de geldiler...Onlarsız eksik kalırdık sanki..
Cuma akşamı tur otobüsüne bindiğimiz andan itibaren herşey eğlenceli birer anı halini almaya başladı. İstanbul'dan Zincirlikuyu'dan hareket ettikten sonra, tur şirketinin görevlisi kendi reklam filmlerini çekmek üzere otobüste bulunan kameramanı tuvalette unuttu :))Dördümüz birbirimize bakakaldık ve bizi neler bekliyor acaba diye düşünmeye başladık. Kameramanı Kadıköy'de diğer yolcuların alındığı duraktan otobüse geri aldık ve yolumuza eksiksiz bir şekilde devam ettik. Gece yolculuğu sırasında zaman zaman uyuyabilsek de asla uykumuzu verimli şekilde alamadık. Cumartesi sabahı Kapadokya'ya vardığımızda bizi gökyüzüne yükselen balonlar karşıladı. Balonların hepsini aynı anda havada görmek çok güzel bir manzara..
Balonları gördüğümüz anda rehperimiz istersek 1 saatlik balon turu yapabileceğimizi, balon turunun bitiminde sertifika alacağımızı ve şampanyalı kutlama yapılacağını anlattı. Balon turunun fiyatının ise 240 tl olduğunu söyledi. Biz fiyatın çok yüksek olması nedeniyle balon turu yapmayı tercih etmedik. İyki de etmemişiz :) Balonla yukarıdan Kapadokya'yı seyretmek eminim çok farklı bir deneyimdir ama kısıtlı sürede o kadar çok yer gezdik,o kadar her anı dolu dolu geçirdik ve yorulduk ki bir de balon turu yapsaymışız muhtemelen etrafa bakamadan balonda uyuyakalırdık:)
Kapadokyaya varır varmaz otelimize yerleştik. Otelimiz Kaymaklı olarak geçen bölgede, Crystal Spa Kaymaklı Otel idi. Rehperimiz odalara eşyalarımızı bırakmak ve kahvaltı etmek için yarım saatlik bir süre verdi. Kahvaltıdan sonra hemen gezmeye başladık.
İlk durağımız Kaymaklı Yeraltı Şehri idi. Gidecek olan kişilere mutlaka müzekart çıkartmanızı tavsiye ediyorum, Kapadokya'da gezeceğiniz yerlerde bile müzekart parasının yarısını çıkartmış oluyorsunuz zaten.. O yüzden biletle uğraşmaktansa müzekart çıkartmak çok daha mantıklı.
Kaymaklı Yeraltı Şehri,eskiden savaş esnasında saklanılmak için kullanılıyormuş. Tüf kayalara oyulmuş bu yeraltı şehri, geçici olarak yaşanabilmek için gerekli şartların hepsine sahip. Dar koridorlarla birbirlerine bağlanan oda ve salonlar, şarap depoları, su mahzenleri, mutfak ve erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları ve kiliseyi içeride görmek mümkün. Ancak hiç güneş görmeden insan vücudunun çok dayanamayacağını da unutmamak gerek..
Yeraltı Şehri'nde koridorlar o kadar dar ve alçak ki çoğu yerden geçerken kafanızı eğmeniz gerekiyor. Kapalı yerde kalma korkusu olan bir insanın kesinlikle girmemesi gerekiyor. Ayrıca, dışarıda havanın sıcak olmasına ve montsuz dolaşılabilmesine rağmen, yer altı şehrinin içi çok serindi. İnsanlar eskiden orada nasıl yaşıyormuş diye düşünmeden edemiyor insan..
Yeraltı şehrindeki gezimizi bitirdikten sonra,Güvercinlik Vadisi'ne gittik. Güvercinlik Vadisi'nden etrafı seyretmek başlı başına bir keyifti. Rehperimiz etrafı seyrederken kayaların oluşumunu ve neden "peri bacaları" dendiğinin hikayesini anlattı. Kapadokya olarak tabir edilen bölge, üç volkanik dağın aynı anda patlaması ve püskürttüğü lav ve küllerin sonucunda oluşmuş. Rehperimizin dediğine göre aşırı yağmur yağdığı zamalardan sonra bile bölgede zaman zaman şekil değişiklikleri olabiliyormuş. Peri Bacaları denme sebebi ise çok eskiden yaşayan yöre halkı, kayaların biçiminden dolayı, burada yaşasa yaşasa periler yaşar diye düşünmüşler ve günümüze kadar gelmiş "Peri Bacaları" ifadesi.


Etrafı seyrettikten, manzarada ve nazar boncuklarıyla süslenmiş ağacın altında birkaç fotoğraf çekildikten sonra bir sonraki durağımız olan "Kapadokya El Sanatları Taş Takı Merkezi"ne doğru yola çıktık. Turla gitmemiş olsaydım açıkçası buraya uğramayı tercih etmezdim. Çünkü orada yaklaşık olarak yarım saat-kırk bes dakika vakit geçirdik. Tur bayan ağırlıklı olunca kimse takıların başından ayrılmak istemedi haliyle :)
Takı Merkezinden çıktıktan sonraki durağımız ise "Uçhisar Kalesi"ydi. Kaleye çıkan yolun başında duran deve ise kaleden çok ilgi odağıydı :)
Kaleden sonra ise sırasıyla Göreme Panaroma alanına ve Paşabağları'na gittik. Her ikisinde de gördüğümüz manzara karşısında büyülendik, peri bacalarını gezerken gerçekten bu yapıları yapsa yapsa periler yapmıştır diye düşünmekten alamadım kendimi :) Bu arada paşabağlarında gezerken atlı jandarmalarla karşılaştık. Bu da bize değişik geldi tabi :)
Daha sonra açlıktan bayılmak üzereyken sonunda tur rehperimiz yemek molası verdi. Yemek için gittiğimiz yer "Han Restoran" olarak geçen açık büfe öğlen yemeğinin olduğu bir yerdi. Ancak ne yazık ki rejimde olmam ve orada bulunduğum dönemde diyet listeme göre kırmızı et yemem gerektiğinden aç kaldım. Çünkü, açık büfe ve yetmiş çeşit yemek yapmalarına rağmen kırmızı ete dair hiçbir şey yappmamışlardı.Bu nedenle de pek tavsiye edilesi bir yer değil benim için.
Yemekten sonraki rotamız Avanos ve sallanan asma köprüydü. Köprü üzerinde yürürken bile sallanırken, biz birde ona salıncak muamelesi yaparak daha da çok salladık. Ama gerçekten çok eğlenceliydi, tavsiye ederim :)Köprüden Kızılırmak'ı seyretmek de inanılmaz keyifliydi. Keşke orada daha uzun vakit geçirebilseydik dedik..Gidecekseniz orada mutlaka Kızılırmak kenarında bir yürüyüş yapmalı yürüyüşün üstüne güzel bir kahve içmeli ve manzarayı seyretmelisiniz.
Sallanan köprüden sonra "Chez Ali" ustanın yerine çanak çömlek yapımını seyretmeye gittik. Seyretmekle de kalmadık bir sürü de alışveriş yaptık :)Ben aldıklarımı çeyizime koydum, ancak arkadaşım güveçi kullanmaya başlamış ve çok memnun kalmış. O yüzden tavsiye edebilirim.
Alışverişimizi tamamladıktan sonra Devrek Vadisi'ne gittik. Devrent Vadisi'nde oturan deveye benzetilen kayayla fotğraf çekildik ve ben yılın gafını yaparak oturan deve yerine "oturan boğa" dedim:) Hepimiz koptuk.
Bir sonraki durağımız ise Asmalı Konak'tı. Ağa dizi furyasını başlatan, dizi saatinde herkesi ekran başına kitleyen dizi...Konağı gezerken dizinin sahneleri gözümün önüne geldi. Ne kadar da büyük etki bırakmış üstümüzde ve ne kadar güzel bir konakmış orası oyle..
Asmalı Konak'tan çıktıktan sonra, yürüme mesafesinde olan Turasan Şarapları'na şarap tadımına gittik. Daha sonrasında da otelimize. Akşam yemeğini otelde yedikten sonra tur şirketinin anlata anlata bitiremediği "Yaşar Restoran"a eğlenmeye gittik. Yaşar Restoran olarak geçen yer, mağaranın içine yapılmış bir meyhane kıvamında.Eğlencenin başlangıç saatini kaçırırsanız ilk gösteri bitene kadar sizi içeri almıyorlar. O kadar da kuralcılar :))İlk gösteri semah gösterisi olduğu için dikkatlerini dağıtmamak için içeri almıyorlarmış. Eğlence programı semah gösterisi, roman dansı,folklor, horon, dansöz ve çeşitli canlandırmalardan oluşuyor. En son ateşin etrafında tren yapıp döndüğümüzü hatırlıyorum :) Program bittikten sonra dansçılar Türk Bayrağı açtı ve 10. Yıl Marşı çalındı ve turistler bile ayakta alkışladı. 29 Ekim öncesi olduğu için mi yoksa her seferinde mi bu şekilde yaptıklarını bilmiyorum.Eğlenceden sonra Uçhisar Kalesi'nin gece görüntüsünü izledik ve otelimize döndük. Dönüş yolunda hediyelik eşya satan dükkanların ürünlerini dışartma bırakmış olmaları bize çok enteresan geldi. 1 tlye kapadokya süs eşyası satan bir yere paramızı bırakıp hatıra olarak ürünümüzü aldık. Gece siftahı=)
Akşam yatağa kafamı koyduğum anda uyudum. O kadar gezdik ve bir gün içerisinde o kadar çok şey yaptık ki vücudum uykuya açtı resmen:)
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra saat 09:30'da yola çıktık.İlk durağımız Narlıgöl'dü.
Narlıgölden sonraki durağımız ise Ihlara Vadisi'ydi.Ihlara Vadisi'nde üç saatten fazla kalmamıza rağmen yine de doyamadık oraya. O kadar güzel bir yeşil, o kadar güzel bir doğaki..İnsanın içine huzur doluyor orada yürürken. İçindeki çay bahçesinde oturup kahvemizi yudumladık,manzarayı seyrettik.O kadar keyifliydi ki..Giderseniz mutlaka bir tam gününüzü oraya ayırmanızı tavsiye ederim.
Ihlara Vadisinden sonra İstanbul'a doğru dönüş yolculuğumuza başladık.Dönüşte Tuzgölü'nde de bir mola verdik ve tuzların üzerinde çıplak ayak yürüdük. Tuzların üzerinde çıplak ayak yürüdükten sonra ayağımı yıkadığımda ayağım yumuşacık oldu, doğal peeling :)
Tuz Gölü'nden sonra uzun bir süre mola vermeden yolculuğumuza devam ettik. Artık karnımız guruldamaya başladığında, tur görevlisi yemek molasına yaklaştığımızı söyledi. Ancak, tam o sırada önümüzde upuzun bir kuyruk belirdi. İnternetten araştırdığımızda, zincirleme bir kaza olduğunu ve trafiğin kilometrelerce böyle devam ettiğini öğrendik. Kaptana bunu söylediğimizde, yolu değiştirdi ve bambaşka bir güzergaha girdik. Girdiğimiz güzergahta karşımıza ilk çıkan yerde de yemek molası için durduk. Bir anda bir otobüs dolusu insanı gören restoran sahibi ve çalışanları ne yapacaklarını şaşırdı:)Hatta sandalyeleri yetmediği için yan taraflarında bulunan otelden sandalye aldılar.Yüzlerindeki şaşkınlık ifadesi görülmeye değerdi :)
İstanbul'a gece 12 gibi vardık. Ve yine o akşam yatakta deliksiz bir uyku çektim :)
Özetlemek gerekirse Kapadokya mutlaka gidilmesi ve görülmesi gereken bir yer. Vaktiniz ve paranız varsa mutlaka 3-4 gün ayırmanızı tavsiye ederim.
Ancak vakit / para anlamında daha sınırlı birşey yapmak istiyorsanız haftasonu için de gidilinebilir. Ama giderken peşin olarak çok yorulacağınızı kabul etmeniz gerekiyor.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Çeyizimdeki Tavalarım

Herkese merhaba,
İlk yazılarımı yayınladıktan ve çevremden olumlu yorumlar aldıktan sonra içimdeki yazmaya karşı olan istek ve merak daha da arttı. Kafamdan sürekli acaba şimdi neyi yazsam diye geçmeye başladı. Normalde de çok konuşan bir insan olduğum için yazacak konum da çok oluyor haliyle :)
Ama sonra düşününce tencere konusunun arkasına en iyi tava konusunun gideceğine karar verdim :) O yüzden de şimdi sizlere çeyizim için aldığım tavaları yazacağım.
Tavalar ile en çok yağda yumurta çeşitleri (patatesli, sucuklu,peynirli vb.) , sucuk ve hellim peynir kızartmaları yapmayı planlıyorum. Bu yüzden de sahan ağırlıklı bir tava alışverişi yaptım :)Her ne kadar 15 eylülden beri rejim yapsam ve o zamandan beri yağda yumurta / sucuk vb. şeyleri yiyemesem de elbet onları yiyeceğim günlerde gelecek diye düşünmek istiyorum :)



Bakır olan sahanı esseden %50 indirim olduğu bir gün 20 tlye, porselen olan sahanı ise Porland'dan 12.50 tlye aldım. Mürdüm rengi olan sahanı ise teflon tencerelerimle takım olması için Emsan'dan 20 tlye aldım.

Migrostan bu yaşıma kadar sadece abur cubur alışverişi yaparken ilk defa züccaciye reyonundan çeyizim için tava aldım. Mehtap marka kırmızı tavayı 10 tlye, axentia marka yeşil seramik tava setini ise 40 tlye aldım.Cem marka wok tavamı ise 20 tlye aldım.Wok tavada çin yemeği denemelerimi yapmak için sabırsızlanıyorum:)



Beşiktaşta gezerken ise gözüme ilişen Tefal Outletten grill tava aldım, sadece geçtiğimiz sezonun modeli olması nedeniyle indirime giren bu tavayı 40 tlye aldım.

Ve son olarak benden çok sevgili kuzenimin kullanacağı Papilla Romantik tavam :) Planım kuzenim bize geldiğinde eline tavayı ve malzemeleri vermek :) Ailemizin en küçüğü olmasına rağmen onun kadar lezzetli krep yapanımız yok :)Bu tavayı evmanya.com üzerinden 13 tlye aldım, sapının çıkıyor olması da benim için çok büyük bir avantaj çünkü bu kadar çok eşyayı nereye ve nasıl sığdıracağım konusunda endişelerim var :)

9 Kasım 2013 Cumartesi

Çeyizimdeki Tencerelerim

Merhaba,
Eskiden sürekli "evlenmem ben ya", "evlilik bana göre değil","züccaciye gezmek çok sıkıcı " gibi cümleler kuran ben, şu an çok hevesli bir şekilde ve kendimi resmen adamış olarak çeyiz alışverişi yapıyorum. Meğersem içimde bir yerlerde gizlenmiş bir evlilik ve ev eşyası merakım varmış da haberim yokmuş :) Şaka bir yana, belki de insannın hayatını geçireceği doğru insanı bulması ve bundan emin olmasıyla başlıyor herşey..
8 Haziran 2013'de nişanlandım ve 2014 yılında da evlenmeyi planlıyoruz.
Nişandan sonra,nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde kıyafet, takı vb. yönünde yaptığım harcamalarımın hepsini ev eşyasına kaydırmış durumdayım :)
Çeyizle ilgili araştırma yaparken pek çok çeyiz blogu olduğunu ve evlenecek insanların başkası neyi nereden ne kadara almış nasılmış konusunu merak ettiklerini ve fikir edinmek istediklerini farkettim. Bu nedenle bende blogumda çeyiz alışverişlerime de yer vermeye karar verdim.
Çeyizime ilk aldığım şey çelik tencere setim oldu:)Aslında bu da benim için çok ironik bir durum çünkü ben henüz yemek yapmayı bilmiyorum :)Gerçi asla da öğrenemem derken denediğim birkaç yemeği nişanlım beğenerek yedi ve sanırım doğru yoldayım .)Ve şu an bu yazıyı yazarken farkediyorum, o kadar çok tencere almışım ki sanırım içimde bir yerlerde de bir aşçı gizli :)
Nişanlımla Sefaköy Armoniparkta gezerken Karaca mağazasında "%50 indirim" yazısını gördüm ve içeriye girdim. Aslında sadece bakınmak için girdiğim mağazadan tencere seti alıp çıktım:) Mağazada çok başarılı bir satış danışmanı vardı, bana setin fiyatının ççok kısa süreliğine indirime girdiğini ve alan herkesin çok memnun olduğunu anlattı durdu. Tencere seti model olarak çok hoşuma gittiği için bende ona inanmak istedim ve aldım. İykide almışım çünkü aldıktan sonra gerçekten de setin fiyatı arttı ve şu an her yerde 350-375 tl arasında satılıyor. Ben ise 175 tl'ye almış bulundum.
Çelik tencere setinin adı Karaca Safran Tencere Seti ,kulplarının dizaynı sayesinde yemeği karıştırırken yada içine birşeyler eklerken işimi kolaylaştıracağa benziyor.

Teflon tencerelerimi ise Eminönü'nde Emsan bayisinden aldım. Teflon tencereleri set olarak değil, aynı ürünün bir pilav ve birde derin tenceresi olacak şekilde aldım. Mağazalarda tanesi 35-40 tl arası satılan tencereleri ikisini elli tlye aldım.





Seramik tencerelerin daha sağlıklı olduğunun söylenmesi ve teflondansa seramik alınmasına yönelik yorumlar okumam nedeniyle 2 tane de seramik tencere aldım. Seramik tencereleri de Esse'den yine yüzde elli indirimin olduğu bir zamanda aldım.


Ve son olarak, hem mutfağıma biraz renk katmak hemde sevimli şeyler kullanarak içimdeki çocuğu öldürmemek için 2 ufak tencere aldım. Domates şeklindeki tencereyi mudodan, yeşil tencereyi ise esseden aldım. Mudo tencerenin fiyatı 30 tl, esse tencerenin fiyatı ise 20 tl idi.Essede tencerenin adı cook & store olarak geçiyor.Mudodadan aldığım tencerenin aynısını bernardo ve başka mağazalarda da görmeniz mümkün.